İlk yayınlandığı zamanlarda da takip ettiğim belgesel tam ibretlik bir program.
Belgeselin konusu, ömrünün çoğunu görmüş geçirmiş, yaşı kemale ermiş insanlarla yapılan röportajlardan oluşuyor.
Röportaj yapılanlar değişik illerden seçilmiş.
Zenginide var, yoksuluda, ünlüsüde var, sade vatandaşıda.
Bazısı evlatlarından gereken ilgiyi ve alakayı görüp, mutlu bir yaşlılık geçirsede ne yazık ki pek çoğu tek başına yaşam savaşı veriyor.
Eğer eşleri hayatta ise bir çarede, eşi vefat edipte yalnız kalanların durumu daha vahim.
En çok çocuklarının kendilerini arayıp sormamasından,
gençliklerinde rahat rahat yapabildikleri pek çok şeye artık güçlerinin yetmemesinden,
başkalarına muhtaç olmak zorunda kalmaktan dertleniyorlar.
İzleyenlere, iç hesaplaşma yaptırıp "acaba yaşlanınca ben ne durumda olacağım?" dedirten bir belgesel.
Birde Zülfü Livaneli'nin bestesini yaptığı, billur gibi sesi ile Emel Taşçıoğlu'nun seslendirdiği müziği var ki, dinledikçe içiniz titriyor.
ÖMÜR DEDİĞİN...
Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin.
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin.
Yüreğin ürperir kapı çalınsa
Esmeyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Tükenip gidiyor ömür dediğin.
Esmeyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Tükenip gidiyor ömür dediğin.
Dışı eli yakar içi de seni
Sona eklenmeli sözün öncesi
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin.
Sona eklenmeli sözün öncesi
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin.
Bir insan ömrünü neye vermeli
Para mı onur mu taş diken bir yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Savrulup gidiyor yaprak dediğin.
Para mı onur mu taş diken bir yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Savrulup gidiyor yaprak dediğin.